“Kendimi yeniden bulmak için bazen başkasının ‘anne’ demesi gerekiyormuş.”
Ben eskiden uykusunu almadan güne başlayamayan, kahvesini sıcak içmekte ısrarcı, duş alırken Spotify listesi açan bir kadındım. Şimdi? Uykusuzlukla ilgili farklı bir boyuttayım. Göz altlarım kronik mor. Kahvemi genelde içmeyi unuttuğumdan döküyorum, günde 6-7 kez kahve yapar oldum. Spotify mı? Şu an tek listem: "Arven’in favori melodileri – 54 tekrar." Hatta Arven’in bir oyuncağının çıkardığı tını rüyalarıma giriyor. Çünkü o sesi duyunca “aman dikkat dağıtmayalım da oynasın” bilinciyle kendimi hareketsizleştirdiğim dakikalar var. Bu kadar sessizleşebildiğimi rüyamda görsem inanmazdım.
Anne olmadan önce kontrol delisiydim. Renk renk not defterlerim vardı, yapılacaklar listesi yapar sonra işe koyulur, her şeyin düzenli olmasını sağlardım. Şimdi? Arven uyuduysa listeye değil, kanepeye bir 15 dakikaya koşuyorum. Çünkü her şey değişti. Ama kötü anlamda değil… farklı bir tempo, farklı bir öncelik sistemi. Şimdi “bir işi tam yapmak” değil, “yeterince iyi yapmak” mottosu hayatımın merkezinde. Ve bu bana iyi geldi.
Anne olduktan sonra, o alıştığım Pınar’la vedalaştım sanmıştım. Ama aslında… yepyeni bir Pınar’la tanıştım. Yumuşak karınlarımı daha çok sevdim çünkü Arven’in başını oraya yaslaması en tatlı his. Sabırsızdım ama şimdi Arven’in bir oyuncakla beş dakika ilgilenmesini bile “başarı hikâyesi” olarak kutluyorum. Önceden ‘çok düşünen’ Pınar’dım, şimdi “kafamı yastığa koydum mu bayılıyorum” Pınar’ıyım.
Bazen aynaya bakıyorum. Saçlar dağılmış, üst baş kırışmış, yüzümde Arven’in maması… Ama gözümde bir parıltı var. Çünkü o gözlerde Arven’in gülüşü, “anne” deyişi, ilk adımı, ilk “gel” demesi var. O parıltı, benim başka bir versiyonumun ışığı.