İlk deneyimimden sonra içimde değişen bir şeyler vardı. Yaşadıklarımı iyice sindirmeden bir başka eyleme katıldım. Bu kez daha temkinli ve dikkatliydim. Ancak, insanın kendi vicdanıyla yüzleşmesi için hiçbir hazırlık yeterli olmuyor.
İkinci eylemde kalabalık daha büyüktü ama atmosfer gerilim doluydu. Bir şeylerin yolunda gitmeyeceğini anlamak oldukça kolaydı. O gün, provokasyonun ne kadar sinsi olabileceğini de fark ettim. Kalabalığın arasına karışan bazı kişiler, sanki grubun enerjisini dağıtmak ve yönünü değiştirmek için oradaydı. Neden orada olduklarını bilmiyorum ama geride kalan karmaşa hâlâ zihnimde canlı.
Yaşananlar çok hızlı gelişti. Güvenlik müdahalesi, gazlar, koşuşturmacalar… Bir duvarın dibine sığınmıştık; yanımda arkadaşlarım vardı. Kimse konuşmadı ama hepimiz aynı soruyu sessizce düşündük: "Gerçekten neden buradayız ve bütün bunlar nasıl bu kadar sıradan hale geldi? "
Bazı arkadaşlarımız sadece orada bulundukları için gözaltına alındı. O an içimdeki öfke değil, daha çok şaşkınlık ve kırgınlık hakimdi. "Biz ne yapmıştık? " sorusu uzun süre içimde yankılandı.
Eylem102, dışarıdan izleyen biri olmaktan çıkıp, yaşananların bir parçası olduğumu hissettiğim an oldu. Bu yazıyı yazarken bile bazı sahneler zihnimde canlandığında içim ürperiyor. Yine de "İyi ki oradaydım" diyorum. Çünkü bazı gerçekleri yalnızca uzaktan izleyerek değil, bizzat orada olarak anlayabiliyorsun.