AİLE DİZİLİMİ TERAPISI
Hayat bazen bizi, kendi yaşadıklarımızdan çok daha büyük bir hikâyenin içine doğurur. Bazı duyguların, bazı seçimlerin ve hatta yaşadığımız tekrarların kaynağını bulmakta zorlandığımız anlar olur. İşte böyle zamanlarda “bu gerçekten sadece bana mı ait?” diye düşünürüz. Aile dizilimi, tam da bu sorunun peşine düşen bir yaklaşımdır.
Aile dizilimi; bireyin yaşadığı sorunların yalnızca kendi yaşamından değil, ailesinden ve hatta daha önceki kuşaklardan taşınan duygusal miraslardan kaynaklanabileceğini savunan bir yöntem. Özellikle ilişki problemleri, tekrar eden döngüler, açıklanamayan suçluluk duyguları, finansal tıkanıklıklar gibi konularda derin bir bakış açısı sunar. Bazen taşıdığımız yük, bizimle başlamamıştır. Belki bir aile büyüğünün yaşadığı büyük bir kaybın yasını, yıllar sonrabiz tutuyor olabiliriz. Ya da aile sistemimizde dışlanan biriyle kurduğumuz görünmez bir bağ,bizi farkında olmadan etkilemeye devam edebilir.
Bu yöntemi geliştiren kişi Alman terapist Bert Hellinger. 1980’li yılların başında, Güney
Afrika’da uzun süre Zulu kabilesiyle yaşamış bir Katolik misyonerdi. Zuluların atalarına
gösterdiği saygı, topluluk bilinci ve aile içindeki görünmeyen bağlara verdikleri önem
Hellinger’ın dikkatini çekti. Avrupa’ya döndüğünde psikoanaliz, Gestalt terapisi, aile
terapileri ve diğer pek çok psikolojik yaklaşımla edindiği bilgileri bir araya getirerek bugün
bildiğimiz aile dizilimi sistemini oluşturdu.Çalışmalar çoğunlukla grup halinde yapılır.
Danışan, hayatında çözüm aradığı bir konuyu ortaya koyar. Ardından grup içinden ailesindeki
kişileri temsil edecek bireyler seçilir ve bu kişiler sezgisel olarak, danışanın aile sisteminde
kimin yerine geçtiklerini bilmeden o kişinin duygularını ve duruşunu hissetmeye başlar.
Temsilcilerin hissettikleri, söyledikleri ya da sadece durdukları yer bile, sistemdeki
düzensizlikleri görünür hale getirir. Bu temsil alanında bazen tek bir cümle, tek bir bakış ya
da bir yer değişikliği bile büyük fark yaratır.
Aile dizilimi özellikle anlam veremediğimiz içsel sıkışmalarla yüzleşmemizi sağlar. “Hep
aynı döngüyü yaşıyorum”, “kendime ait olmayan bir yük taşıyorum gibi hissediyorum” ya da
“nereden geldiğini bilmediğim bir hüzün içimi bırakmıyor” gibi hisler, çoğu zaman bu
çalışmalarda yerini anlayışa ve içsel rahatlamaya bırakır.
Elbette bu yöntemin bilimsel yönü halen tartışma konusudur. Bazı araştırmalar, katılımcıların
seanslar sonrası içgörüler kazandığını ve duygusal rahatlama yaşadığını belirtse de, bu
çalışmaların çoğu niteliksel ve sınırlı örneklemle yapılmıştır. Bilimsel çevrelerde aile dizilimi
hâlâ klasik psikoterapilere göre daha az kabul görür. Yine de birçok kişi, bu yöntemin onlara
yeni bir bakış açısı kazandırdığını ve hayatlarındaki kilit noktaları fark etmelerine yardımcı
olduğunu söyler.Aile dizilimi, mucizeler vaat eden bir yöntem değil. Ancak doğru kişiyle,
doğru zamanda ve doğru niyetle uygulandığında, insanın kendine, geçmişine ve köklerine
daha şefkatle bakmasını sağlayan güçlü bir farkındalık aracı olabilir. Özellikle kendi
hikâyesine yeni bir gözle bakmak isteyenler için anlamlı bir kapı açabilir.
Eğer bu yolculuğa çıkmayı düşünüyorsan, en önemli şey; güvenilir, deneyimli ve etik ilkelere
bağlı bir uygulayıcı ile çalışmak. Çünkü her ne kadar bu çalışma görünmez bağlara dokunsa
da, seni sana yaklaştıracak olan şey; o alanda hissettiklerin, yüzleştiklerin ve sonunda
hissettiğin hafiflik olacaktır.Belki de bazı yükleri taşımak senin görevin değildir. Belki de bırakabilirsin.