Bazen mide ağrısıyla uyanırız. Ne yediğimiz bir garip gelir, gaz yapar, karnımız şişer… Ama
çoğu zaman aklımıza gelmez: belki de dün akşam yediğimiz yemekten çok,
söyleyemediğimiz sözler, bastırdığımız öfke ya da içimize attığımız kırgınlıklar
sindirilmemiştir.
Bilim dünyasında artık “second brain” yani “ikinci beyin” olarak tanımlanan bağırsaklar,
yalnızca yediğimiz yemekleri değil, duygularımızı da işler. Psikiyatrist Dr. Emeran Mayer’in
çalışmalarına göre bağırsaklarımızda 100 milyondan fazla sinir hücresi bulunur ve beyinle
sürekli iletişim halindedir. Yani kaygılandığımızda mideye giren o kramplar, stresli bir hafta
sonrası yaşanan kabızlık ya da tam tersi ishaller sadece fizyolojik değildir. Bedenimiz,
zihnimizin söylediklerini sindirmeye çalışıyordur.Sindirim sistemi, özellikle bastırılan
duygularla çok hassas bir bağ içindedir. Sürekli gülümsemek zorunda kalan birinin iç sıkıntısı
midesine vurabilir. Kendini ifade edemeyen bir çocukta kronik karın ağrıları gelişebilir.
Çevreye karşı sürekli “iyi görünmeye” çalışan bir yetişkin, akşamları kontrolsüzce abur
cubura sarılabilir. Ve bu sadece alışkanlık değil, duygusal bir boşluğu doldurma
çabasıdır.Yemek yeme şeklimiz bile aslında duygusal profilimizle örtüşür. Hızlı yemek, hep
ayakta atıştırmak, öğün atlamak, gece geç saatlerde yemeğe yönelmek… Bunlar bedenin
değil, zihnin açlığıdır çoğu zaman.
Bu noktada farkındalık çok kıymetli. Ne zaman gerçekten açım, ne zaman sadece
huzursuzum? Bu soruyu sormak bile bedenle kurulan ilişkiyi değiştirir. Ve çoğu zaman
yalnızca bir diyet listesi değil, bir iç dökme, bir ağlama, bir yürüyüş bile sindirim sistemimizi
rahatlatabilir.