“Hangi takımı tutuyorsun?”
Bu soru aslında sadece bir sohbet açmak için değil. Bazen kim olduğunu, nereden geldiğini, hatta nasıl bir hayat tarzın olduğunu bile ima ediyor. Ama asıl soru şu: Biz mi takımımızı seçiyoruz, yoksa o mu bizi seçiyor?
İlk olarak, çocukluk yıllarımızda öğrendiğimiz ilk marşlar tuttuğumuz takımın marşı olabiliyor. Baba her golde ayağa fırlayıp bağırınca, abimiz o formayla derse gidince, mahallede en çok konuşulan şey o takımın maçı olunca ister istemez sen de o dünyaya çekiliyorsun. Aile bireylerinin yönlendirmesi, özellikle küçük yaşlarda takım tercihi üzerinde çok etkili. O dönemlerde çevreye uyum sağlamak, ait olmak çok önemli ve bunu sağlamak için en kestirme yollardan biri de onların takımını tutmak oluyor. Hem birlikte maçı izlemek, hem aynı duyguyu paylaşmak, bir çocuğun içini ısıtan şeyler bunlar. Ama işin güzelliği şu: Bu bağlılık zamanla gerçek bir sevgiye dönüşüyor. Takımınla büyüyorsun, onunla üzülüyor, onunla seviniyorsun. Yani başlangıçta bir yönlendirme olsa da sonrasında gönülden bir bağ kuruluyor.
İkinci olarak, bir şehirde doğup büyümek, o şehrin takımını tutmayı neredeyse otomatik hale getirebiliyor. Özellikle Anadolu şehirlerinde bu etki çok daha güçlü. Çünkü o takım, sadece bir futbol kulübü değil, aynı zamanda şehrin sesi, sembolü, gururu. İstanbul’da üç büyüklerden birini tutmak daha yaygın olabilir ama örneğin Trabzon’da doğmuş biri için Trabzonspor, çocukluk kahramanlarıyla özdeşleşmiş bir değer olur. Bu noktada da takım sevgisi bir nevi yerel kimliğe dönüşür. Sadece maç kazanmak için değil, “Biz de buradayız” demek için desteklenir.
Dahası, günümüzde medya, hangi takımların daha görünür olacağını büyük ölçüde belirliyor. Televizyonda en çok maçı yayınlanan, sosyal medyada en çok konuşulan, dünya yıldızlarını transfer eden takımlar gençlerin radarına daha çok giriyor. Özellikle futbola yeni ilgi duymaya başlayan çocuklar için bu görünürlük çok etkili. Kupaları toplayan, galibiyetleriyle gündem olan takımların taraftar kitlesi daha kolay büyüyor. Çünkü insanlar genelde kazananın yanında olmak ister. Bu da takım seçiminin rasyonel bir yönünü gösteriyor aslında.
Kısacası, takım seçimi çoğu zaman çocuklukta başlıyor, çevre etkisiyle şekilleniyor, başarıyla besleniyor, ama asıl anlamını yıllar geçtikçe kazanıyor. Kader mi, seçim mi derseniz; bence ikisi de. Önce kader gibi başlıyor, sonra tercihe dönüşüyor.
REFERANSLAR
Kapak fotoğrafı yapay zeka ile oluşturulmuştur.