Tenisin macerası, 12. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkan "jeu de paume" (avuç içi oyunu) ile başladı. Başlangıçta elle oynanan bu basit eğlence, zamanla eldiven ve nihayetinde raketlerin kullanımıyla farklı bir boyut kazandı. Soyluların ve din adamlarının rağbet gösterdiği bu ilk tenis versiyonları, kapalı alanlarda oynanır ve bugünkü kurallardan oldukça farklıydı.
16. yüzyılda İngiltere'ye ulaşan oyun, "royal tennis" veya "court tennis" adını aldı ve saray çevrelerinde popülerleşti. Bu dönemde oyunun kendine özgü kort yapısı ve karmaşık skorlama sistemi oluşmaya başladı. Hala bazı tarihi mekanlarda oynanabilen bu "gerçek tenis", modern tenis için önemli bir temel oluşturdu.
Modern tenisin doğuşu ise 19. yüzyılda İngiltere'de gerçekleşti. 1873'te Binbaşı Walter Clopton Wingfield'in patentini aldığı çim kortta oynanan "Sphairistike", bugünkü tenise oldukça yakın bir yapıdaydı. Bu yeni oyun hızla yayıldı ve 1877'de Wimbledon'da düzenlenen ilk turnuva ile tenis tarihinde bir dönüm noktası yaşandı. Wimbledon, oyunun kurallarını standardize etmekle kalmayıp, tenisin uluslararası alanda saygın bir spor haline gelmesine öncülük etti.
20. yüzyıl, tenisin küresel bir spor olarak yükselişine sahne oldu. Ulusal ve uluslararası turnuvaların sayısı arttı, yetenekli oyuncular ortaya çıktı ve tenis, amatör bir eğlenceden profesyonel bir rekabet alanına dönüştü. 1968'deki "açık dönem" ise bu dönüşümü hızlandırdı. Profesyonel oyuncuların Grand Slam turnuvalarına katılımıyla tenis, daha heyecanlı ve geniş kitlelere ulaşan bir spor haline geldi.
Günümüzde tenis, gelişen teknoloji ve antrenman metotlarıyla inanılmaz bir hız ve güç seviyesine ulaştı. Dünyaca ünlü oyuncular ve prestijli turnuvalar sayesinde milyonlarca insanı etkileyen küresel bir fenomen olmayı sürdürüyor. Tenisin yüzyıllar süren bu evrimi, sporun nasıl değişip gelişebileceğinin ve her zaman yeni nesilleri büyülemeye devam edeceğinin canlı bir örneği.