29 Şubat 2024 sabahı, Arven tam 39 haftalık olmuştu ama küçük kızımın gelmeye hiç niyeti yok gibiydi. O sabah Murat’la yine doktora kontrole gittik. İçimdeki heyecan ve sabırsızlığa artık kaygılar da eşlik etmeye başlamıştı. Arven içimde büyüyor, doğum yaklaştıkça vajinal doğum korkum da artıyordu. Doktorumuzla konuştuk ve sonunda sezaryen doğuma karar verdik. Hatta doktorumuz “Bugün bile alabiliriz.” dedi. O an, kızımıza ilk şakasını yapacak gibiydik: 4 yılda bir doğum günü kutlamak! Fikir bizi güldürdü ama kıyamadık, 1 Mart’ı seçtik.
Dışarıdan heyecanlı ve mutlu görünsem de, içten içe belirsizlik ve korku vardı. Herkes doğumun büyülü ve eşsiz bir deneyim olduğunu söylüyordu. Ya o büyüyü hissedemezsem, anneliğim eksik mi kalacaktı? Oysa annelik herkes için farklı bir yolculuk. Her anne, bebeği doğar doğmaz yoğun bir bağ hissetmek zorunda değil. Asıl bağ, zamanla, yaşanmışlıklarla kurulan bir şey.
1 Mart sabahı hastaneye yatışımı yaptık. Ameliyathaneye giderken güçlü olmaya çalışsam da gözyaşlarımı tutamadım. Epidural anestezi sayesinde kızımın dünyaya gelişine tanıklık edebilecektim ve tam 18:55’te Arven dünyaya geldi. İlk gördüğümde tabii ki mutluydum, şaşkındım, duygu doluydum ama beklediğim o derin bağ anında oluşmadı. Suratımda ne kadar karışık bir ifade varsa, ebenin “Gülümseyin, bebeğiniz doğdu, fotoğrafınızı çekiyorum!” demesi hâlâ aklımda.
Sonra anladım ki, bu çok doğal. Arven’i tanıdıkça, birlikte zaman geçirdikçe aramızdaki bağ güçlendi. Annelik, tek bir büyülü an değil; yaşadıkça, öğrendikçe şekillenen bir deneyim.
Anne olmak, anlık bir duygu patlamasıyla değil, yaşadıklarımız ve öğrendiklerimizle şekilleniyor.
İyi ki doğdun Arven’im, iyi ki dünyamıza geldin. Bana anneliği sabırla, sevgiyle, zamanla öğretiyorsun.