Gün icinde kendini söyle bir cümle kurarken yakaladıysan, yalnız değilsin: “Ama her şey
yolunda… değil mi?”
Bir yandan işe gidip gelirken, insan arkadaşlarına gülümseyebilir, sosyal medyada neşeli anlar
paylaşıp, belki de sevdiklerine “iyiyim” diyor olabilir. Ama içimizdeki o sessiz alan gittikçe
büyüyor. Kendimize bile itiraf edemediğimiz bir yorgunluk, bir hissizlik, bir boşluk… İşte bu,
maskeli depresyonun ta kendisi.
Dışarıdan bakıldığında oldukça “işlevsel” bile görünebilir insan. Hayatını sürdürüyor,
sorumluluklarını yerine getiriyor, gülümsemeyi ihmal etmiyorsundur belki. Ama içten içe
Kimse fark etmese de; bazı sabahlar uyanmak daha zor gelir, bazı geceler uyutmaz, bazen
hiçbir şey yapmak istemeyip yine de kendini zorlarsin. Sanki içinde bir yerlere sıkışmış gibi,
tam olarak ifade edemediğin bir ağırlıkla yaşar ve bunu normal belirlersin. Bunun adı çoğu
zaman konulamıyor. Çünkü insanlar depresyon deyince hep yataktan çıkamayan, gözyaşları
içinde birini hayal ediyor. Oysa maskeli depresyon, gülümseyen bir yüzün ardında saklanıyor.
Kendi duygularını küçümsemeye başlıyorsun, “aslında hiçbir şeyim yok” diyorsun,
“şükretmem gerek” diyorsun, ama içindeki huzursuzluk büyüyor. Sevilmeyi bekliyorsun ama
sevgiyi hak ettiğine inanmıyorsun. Başarılarını küçümsüyor, hatalarını büyütüyorsun.
Kendinle sessiz bir savaş başlatıyorsun ve o savaş kimsenin duymadığı bir yerde sürüyor.
Toplumun bu konuda hiç de yardımsever olduğu söylenemez. Duygularını açık ettiğinde
“abartma”, “geçer”, “bu da mı dert şimdi?” gibi tepkiler alıyorsun. Hele bir de dışarıdan
“neşeli” görünüyorsan, kimse senin zorlandığını fark etmiyor. İnsanlar senden gülmeni
bekliyor çünkü hep öyle görmeye alışmışlar. Sen de zamanla bu beklentilere göre davranmaya
başlıyorsun. Gerçek hislerinle yüzleşmekten uzaklaşıyor, içini bastırıyorsun.
Kadınsan, yük biraz daha ağır. Hem güçlü olman bekleniyor hem kırılgan. Hem üretken
olacaksın hem anlayışlı. Hem çok çalışacaksın hem “bakımlı” kalacaksın. Tüm bu çelişkili
rollerin arasında gerçek benliğini kaybetmeye başlıyorsun. Kendin gibi olmanın, duygularını
yaşamanın, sadece “yeterince iyi” olmanın yeterli sayılmadığı bir düzende yaşıyoruz. Ve bu
da zamanla içsel yalnızlığa, ruhsal yorgunluğa dönüşüyor.
Ama iyileşme mümkün. Her şey önce kendine dürüst olmakla başlıyor. “Ben aslında
nasılım?” sorusunu kendine samimiyetle sorduğunda, ilk adımı atmış oluyorsun. Bu sorunun
cevabını yargılamadan dinlemek, maskeyi çıkarmaya cesaret etmek demek. Belki bir terapi
süreci, belki bir dost sohbeti, belki sadece kendi iç dünyanla kalacağın bir sessizlik… Ama en
çok da kendine göstereceğin şefkat. Çünkü bu maskeyi çıkaracak olan, sadece sensin.ara sıra
kendine sarılmayı da unutma. Çünkü maskenin altındaki yüz, en çok sevgiyi hak ediyor.