Bugün sizlere Lüksemburg, İspanya, Portekiz ve Yunanistan’ın ardından gezdiğim bir diğer nokta olan ve gerek mimarisiyle gerekse doğal yer yüzü şekilleriyle ben dahil giden neredeyse herkesi büyülemeyi başaran bu romantik şehirden, Budapeşte’den bahsedeceğim.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun dağılışının ardından bağımsızlığını kazanan fakat II. Dünya Savaşına Alman safında katılıp SSCB’ye savaş ilan ettikten sonra savaşı kaybetmesinin üzerine, on yıllar boyunca (hatta bugün bile ülkede Rus etkisi görmek mümkün) komünizmin etkisi altında kalan Macaristan, 1950’lerde İmre Nagy’nin başbakanlığa gelmesinin ardından Stalincilikten kurtulmanın yollarını aramış fakat daha sonra Nagy’nin Macaristan İşçi Partisi tarafından görevden alınışının ardından (CIA tarafından desteklenen) Macar devrimi gerçekleşmiş ve bu olayların üzerine Rus Kızılordu birlikleri tanklarla Macaristan’a girince reformcu önderlerin çoğu tutuklanmış ve yüz elli ila iki yüz bin Macar vatandaş ülkelerinden kaçmak durumunda kalmıştı. Sovyet işgali altında kalan Macaristan’da, işbirlikçi hakimler tarafından idamla yargılanan Nagy ise bu olaylardan 2 yıl sonra idam edildi.
Daha sonra ise gelecekteki 30 yıla damgasını vuracak olan Janos Kadar, iç siyasette komünizmi halka sevdirmeye çalışarak ülkeyi elinden geldiğince toparlamaya çalıştı. Eski jenerasyonun büyük bir bölümü tarafından sevilen ‘‘Kadar’’ insanlara daha sonra ‘‘Kadar Küpleri’’ olarak anılacak olan 80.000 kadar ev yaptırıp evi olmayan vatandaşları ev sahibi bile yapmıştı.
Macaristan bugün ise 2010’da başa gelen Fidesz (Genç Demokratlar İttifakı) lideri, 61 yaşındaki Viktor Orbán’ın baskıcı rejimi altında AB’nin kirli çocuğu olarak anılmaya devam ediyor.
Nereyi Gezmeli
Tarih sekansımızın ardından şimdi gelelim Budapeşte’de nereleri gezeceğimiz konusuna.
Buda Kalesi
Şehre adını veren bir nokta olan Peşte’den bir diğer nokta olan Buda’ya zincir köprü üzerinden geçerken rahatlıkla görebileceğiniz Buda Kalesi hem Tuna Nehrini hem de Parlamentoyu (kısaca şehir merkezini) tepeden görebileceğiniz şahane bir nokta. Bunun haricinde içinde barındırdığı sanat müzesini kesinlikle ve kesinlikle ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Macaristan Parlamento Binası
Macaristan’da geçirdiğim vakit boyunca sürekli geç kalkmamdan dolayı bir türlü bilet satışına yetişemediğim için yalnızca dışardan görmek zorunda kaldığım parlamento binası şüphesiz Budapeşte’nin en güzel mimariye sahip noktası. Özellikle geceleri şehrin Buda tarafına geçip Tuna Nehri eşliğinde Parlamentoyu görmenizi şiddetle öneririm. Bunun haricinde parlamentonun önü şehirde yapılacak bazı eylemlere, bu baskıcı rejime rağmen, ev sahipliği yapabiliyor.
Kahramanlar Meydanı
Eğer tarihe ilginiz varsa ve Macarlar hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsanız bu nokta tam size göre! Macar tarihine damga vurmuş önemli kralların ve yöneticilerin heykellerinin bulunduğu bu nokta -heykellerdeki kişiler üzerine kendiniz de araştırma yaparsanız- size Macar tarihi hakkında pek çok bilgiyi rahatlıkla sunabilir.
Matthias Kilisesi
Rivayete göre 1015 yılında Macaristan Kralı Aziz Stephen tarafından inşa ettirilen bu kilise Moğol işgali sırasında yıkılışının ardından tekrar inşa edilmiş, daha sonra Osmanlı Döneminde Çatı kısmı tahrip edilerek Camiye çevrilmiş ve söylenenlere göre Sultan Süleyman bu kilisenin içinde -zaferin ardından- şükretmiştir. Bunun haricinde kilisenin belli başlı diğer kısımları da bu dönemde yine yıkılmış ve başka eserlerin inşasında kullanılmıştır. Buda geri alındıktan sonra ise Barok tarzında restore edilen kilise daha sonraki dönemlerde tekrar restore edilerek bugünkü halini almıştır. Anlayacağınız, Budapeşte’nin bu görmüş geçirmiş kilisesini görmeden dönmemek lazım.
Vajdahunyad Kalesi
Bugün, Avrupa’nın en büyük tarım müzesine ev sahipliği yapan Budapeşte’nin romantik kalesi günümüzde çeşitli konser ve festivallere ev sahipliği yapmaktadır. Kaleyi akşam hava karardıktan sonra ziyaret ederseniz de kalenin ürkütücü ve esrarengiz havasını iliklerinizde hissedebilirsiniz.
Hislerim-Tavsiyelerim
Macaristan’a uğrayacaksanız öncelikle bir kâse ‘‘Gulaş’’ (Gulyás) içmezseniz olmaz. Daha sonra meşhur Lángos’un tadına bakmazsanız da olmaz. Lángos yemek için bir restorana girdiğinizde size soracaklardır: ‘‘Sarımsaklı mı sarımsaksız mı? Kesinlikle ‘‘Ay, ben kokarım şimdi. Sarımsaksız olsun lütfen.’’ falan demeyin. Bir kere yaşıyorsunuz şu hayatı ‘‘Bas sarımsağı!’’ deyin ve yemeğin tadını çıkartın. Son olarak da denemeden dönmeyin diyeceğim bir diğer tatlı ise ‘‘Kürtöskalacs’’. Tatlı bir hamur işi olan bu yiyecek (tatlı olarak) kesinlikle en çok beğendiğim ürünlerden biri oldu.
Budapeşte hakkında bir şeyler söylemem gerekirse şunu şüphesiz söyleyebilirim: İnanılmaz bir şehir. Özellikle Tuna Nehri ve şehrin iki yakasını birbirine bağlayan köprüler şehre muazzam derecede romantik bir hava kazandırmış. Mimariyi soracak olursanız, eski taş binalara zaten bayılıyorum ve bunlardan Budapeşte’de bol bol var. Hatta Paris’in mimarisi mi daha güzel yoksa Budapeşte’nin mi (şehir merkezlerini kıyaslıyorum elbette) açıkçası karar veremedim.
Son olarak da şunu söyleyebilirim ki; aşkı bulacağınız bu şehir bana kalırsa Avrupa’da ziyaret edeceğiniz ilk noktalardan birisi olmalı.