Bazı yaralar görünmezdir,ama hissedersin. Sabahları içinden kalkmak gelmez, geceleri
uyumak zorlaşır. Zihnin susmaz, kalp ağırlaşır. Travma dediğimiz şey tam olarak budur işte,
bir olay olur ve eskisi gibi hissedemezsin. Hayat devam eder ama içindeki bir parça orada, o
günde kalır.
Travma sonrası toparlanmak, çoğu zaman bir “hemen geçmesi gereken” şey gibi algılanır.
Özellikle çevremizden gelen “artık geride bırakmalısın”, “hala atlatamadın mı?” gibi cümleler
bizi iyileşmeye değil, kendimizi saklamaya iter. Oysa travma bir süreçtir, bir gecede
başlamadığı gibi bir gecede de bitmez. Psikolog Bessel van der Kolk’un “The Body Keeps the
Score” kitabında söylediği gibi, bedenimiz yaşadıklarımızı kaydeder. Bazen hiç
konuşmadığımız, unuttuğumuzu sandığımız bir olay, kaslarımızda, solunum ritmimizde, hatta
duruşumuzda bile yaşamaya devam eder.İyileşme bazen yalnızca konuşmakla, anlatmakla
olmaz. Çünkü travma, beynimizin “anlatı” kısmından çok “hayatta kalma” kısmını etkiler. Bu
yüzden terapiye gitmek kadar yoga, nefes egzersizleri, yürüyüş yapmak ya da sadece kendini
güvende hissettiğin insanlarla sessizce vakit geçirmek de birer iyileşme yoludur.
Kendini toparlamak demek güçlü olmak zorunda olmak değil, aksine kırılganlığını kabul
etmektir. Travmayı aşmak, “hiç yaşanmamış gibi davranmak” değildir. Onunla yaşamayı
öğrenmek, hayatına yeniden anlam katmak demektir. Ve en önemlisi, bu süreç herkes için
farklıdır. Kimisi hızla yol alır, kimisi adım atmadan önce uzun süre bekler. Bu bir yarış değil,
bir yolculuk.
Eğer böyle bir dönemden geçiyorsan, kendine şu cümleyi sık sık hatırlat:İyileşmem gerek
değil, iyileşmeme izin vermem gerek.Ve bu izni sadece sen verebilirsin.